CENABET İSTANBUL’ DA GÜNAHKÂR GECELER / Serap Orhan Karabacak

| October 31, 2015

Serap Orhan KarabacakBak Galata dan Ahmet Kaya geçiyor.
Başı yine belada ve tabancasını unutmuş helada.
Şerefe diye kalkan kaçıncı rakı kadehidir bu,
Şerefsizlere diye yutulan kaçıncı yudum,
O’ nun derdi gecenin sonunda evine götüreceği küçük somun,

Şimdi geziniyor ya ellerin kiralık belinde,
O’ nun bedeni seninle, aklı evdeki bebeğin de,

Sahne de halay çeken sarhoşlar,
Halay başında en günahkârları,
Ve hepsi yalnız ve yalnız zil zurna hayat kırıklığı,
Hesabı doğuştan kesilmiş günahkârlar,
Ve biliyorlar ki onları beklemiyor bir huri kızı.

Ve Besiktas’ ta asırlık çınarların altında demleniyor rakılar sevdalara,

Bu kaçıncı demlik suyu biten beyler,
Ve tütüyor nargilenin dumanı,
Üstelik marpucu da gümüşten,
Beş değil, on beş yıl olsa,
Bir kere tadan iflah olmaz bu düşten.

Ve cenabet İstanbul da, günahkâr geceler,
Ayın yanakları al al utancından, çarşafın altında,
Ki; kan revan gövdeler,
Ter revan haneler,
Ve ar revan namuslar.

Sahi kız sen İstanbul’ un neresindensin ?
Hangi sokaklarda bıraktın topuğunun sesini ?
Hangi duvara dayadın ayak üstü sevişmelerini ?
Hangi ağacın altına uzandın ilkin ?
Ve söyle; hangi eli kanlı, delikanlı oldu ilgin ?

Konstantin’ e inat, Sultan Ahmet’ i,
Fatih’ e inat Aya Sofia da secde menli,
Ve sultanlar şehri,
Orospular mabedi,
Ve bataklıklar cenneti,
Ve gurbet,
Ve hasret,
Ve ayrılık,
Ve azınlık …

Nesin İstanbul ?
Benim için; bir kadınsın yedi tepeli,
Ve canımı alır adı Marmara olan mavi gözleri,
Acıması yoktur kahpenin,
Ve affı asla,
Düştüysen eğer, kurtuluşun yoktur tuzağına,
Düşler gaddar, hayaller hasım,
Adem ile Havva’ dan beri böyledir durum.

Ve yetti artık yetti,
Artık yunma vaktin geldi,
Kalk ve ayaklan heybetinle,
Doğrul ve soyun şehvetinle,

Yıkan ve arın cenabetliğin ağır,
Utanma, her günahın bir tövbesi vardır,

Üç avuç ağzına al Marmara’ dan,
Üç avuç burnuna,
Ki; asıl olan budur,

Ayıp, cenabet gezme İstanbul !

Diş İ stanbul;
Kadın denen cinsin tepelerine çalım satar gibi,
Salınıyor yedi tepesiyle yeryüzüne,
İnce belli yosmaların kıvrımları gibi dar,
Kıvrım kıvrım Arnavut kaldırımlı yolları,
Çamlıca bahçelerinde esen rüzgar andırır ancak,
Gönüllere çığ düşüren bir dilberin saçlarını,

Ah İstanbul
Sormaya ne hacet cinsiyetin ne ?
Bu kadar şehvet yoktur, yaratılmış hiç bir dişide.

 

“Deli Saçmaları” adlı kitabından/ Serap Orhan Karabacak / MOSS Yayıncılık

Category: Şiir, Yazın

Comments are closed.