Vita Kutusunda Begonya Olmak

| February 23, 2015 | 0 Comments

elvan akbayVita kutusunda begonya olmak.. Gerçekten de bir zamanlar Vita kutuları vardı değil mi? Kim bilir belki hala vardır da biz göremiyoruzdur, eskisi gibi..

Bu tanım beni çocukluğuma kadar götürdü. Bilmiyorum o zamanlar balkonlarında Vita kutusu içinde çiçekler yetiştiren komşularımız var mıydı? Ama tam karşı apartmanda, kendi hallerinde sessiz sakin yaşayan bir aile ve o ailenin annesi Emine teyze düşüverdi birden yüreğime, “Vita kutusundaki begonya” ile.. Mahcup gülümsemesi, her zaman mis gibi kokan, başından aşağı omuzlarına doğru akan kenarı oyalı başörtüsü ve o gür saçları. Aileler arası dostluk ziyaretleri olmamasına karşın, annemlerle göz göze geldiklerinde bir “merhaba” ve “nasılsınız”ın mutlaka paylaşıldığı ve her aşure zamanında, Emine teyzenin bize gönderdiği o bol malzemeli aşurenin soframızı süslediği çocukluğum.. Çok aptalca bir trafik kazasında ölen büyük oğlu Cemal’in arkasından yüzüne yerleşen o sessiz ve dipsiz çığlıkla, balkonun her zaman oturduğu köşesine yine oturan Emine teyzenin görüntüsü.. Akşamları, yemek sonrası demlediği çayı balkondaki minik masaya getirişi ve kocasıyla karşılıklı birer sigara içişi.. Bütün bu görüntülerin hafızama nasıl ve neden kazınmış olduğunu bilemiyorum ama “Vita kutusundaki begonya”nın bu iki güzel insanı bulundukları yerden birdenbire çıkarıverip yüreğime yerleştirdiğinin farkındayım.

Emine teyze ve kocası..
Yemyeşil ve suskun bakışlı kızı Nilüfer..
En küçük çocukları; şişman, kırmızı yanaklı Kemal..
…Ve anıları hep canlı kalacak Cemal…

Cemal… Bir gün birdirbir oynarken, tam üzerinden atlayacağım sırada şaka olsun diye aniden eğiliveren Cemal.. Ellerimin boşluğa düşmesi sonucu dengemi yitirip, beton zemine yüzüstü çakıldığım ve dişlerimin kırılıp, dudağımın patladığı an.. Ve ağlamamak için, sağlam kalan dişlerimi sıkmaya çalışırken ter dolmuş gözlerime değen, Cemal’in korku ve şaşkınlık dolu yemyeşil bakışı.. Ve o gözlerin tam karşısında, öfkeyle ona bakan çocuk Elvan..

Akşam Emine teyzenin utançla, ezilerek bize özür dilemek için gelişi. Annemin yüzündeki sıcak gülümseme ve “lütfen Emine hanım, büyütmeyin mevzuyu; onlar çocuk. Büyürlerken tabii ki olacaktır böyle şeyler” sözleri ile Emine teyzeyi, evimize çay içmeye davet etmesi..

Ve bugün!

Kendi çocuğumun da içinde yer aldığı bir küçük erkekler topluluğunun, birlikte büyüdükleri bir başka arkadaşlarını kozalak yağmuruna tutarak ağlatmaları. . Tanık olduğum bu sahnenin yanlış olduğunu belirtmem sonucunda, masum ve üzgün ve biraz da pişman bakışlı çocukların, arkadaşlarının evine özür dilemek için gitmeye karar vermeleri. Ve karşılarında “Gidin bu evden.. Madem özür dileyecektiniz, o zaman neden yaptınız” diye gürleyerek bu minik çocukları korkutup ağlamaklı hale getiren bir baba!

Ne güzel bir hayat dersi değil mi?

Yanlış olanı yapabilirsin ama aptalca bir savunma mekanizması ile asla özür dilememelisin.
Hiç kimsenin bu hayatta ikinci bir şansı yoktur; çocuk bile olsa..
Özür dilemek bir erdem değil, bir suçtur..
Bağışlamak, daha da büyük bir suçtur..
Babalar kızgın, öfkeli ve kötüdür..
Çocuklar mı? Öööğğkkk.. Kusmak istiyorum..

Bir yerlerde yanlış giden bir şeyler var. Benim bildiğim; çocukların, hep anne ve babalarından bir adım önde gitmelerinin gerekliliğiydi. Bu öfkeli babanın; benim annemden, babamdan, Emine teyzeden daha büyük bir hoşgörü barındırması gerekmiyor muydu?

Yoksa.. Suç gene onun, bunun, şunun muydu?

Keşke Vita kutusunda bir begonya olup da, Emine teyzenin balkonundan kendi çocukluğumu doya doya seyredebilseydim şimdi… Ah keşke..
20/Eylül/2006

Category: Deneme, Köşe Yazıları, Yazın

Leave a Reply