İstanbul’daki Suriyeli Mültecilerin Korunmasızlıkları Üzerine Bir Değerlendirme

*Kaynak: Sertan Sanderson / DW ©
Son rakamlara göre, İstanbul Suriyeli mültecilere sayıca en fazla ev sahipliği yapan şehirler listesinin başında geliyor. Varsayımlara göre, İstanbul’da 500 binden fazla Suriyeli yaşıyor. Hayata Destek Derneği (HDD) İstanbul’da yasayan Suriyelilerin gereksinimlerini anlamak için 2015 sonları ve 2016’nın başlarında bir saha çalışması gerçekleştirdi. Araştırma ekibi, Prof. Ayhan Kaya (İstanbul Bilgi Üniversitesi) ve Aysu Kıraç (HDD) kontrolünde, HDD için çalışan uzmanlar ve Suriye kökenli saha araştırmacılarını içeriyordu. Ayhan Kaya ve Aysu Kıraç daha sonra oldukça kapsamlı bir rapor hazırladı. Bu rapor, HDD tarafından İstanbul’un Küçükçekmece ilçesinde Suriyeli mültecilere çeşitli hizmetler sunan toplumsal bir merkez kurulmasında da rehber olarak kullanıldı.
Rapor, Mart 2011’de Suriye’de iç savaşın patlak vermesinden itibaren İstanbul’a göçün başlamasına kadar geçen süreçle ilgili genel bir bakış sunmaktadır. Rapora göre, İstanbul’da ikamet eden Suriyeli mültecilerin sayısı yaklaşık 500.000’dir. Birleşmiş Milletler Mülteci Ajansına göre 2013 yılı Şubat ayının ortasına doğru Türkiye’de 182.621 Suriyeli mülteci yaşıyordu. Bugün, Türkiye’de 3 milyondan fazla Suriyelinin yaşadığı bildirilmektedir. Daha fazla sayıda Suriyeli mültecinin Türkiye’ye göç etmesiyle birlikte, Türk kamuoyunda göçmen karşıtı, Arap karşıtı ve yabancı düşmanı söylemler de ortaya çıkmaya başladı. Ayrıca, Türk hükümetinin Suriyeli rejime karşı almış olduğu açıkça düşman pozisyon ve zaman zaman muhalif siyasi partilerin ayrımcı söylemlerinden dolayı, Suriyelilerin ilticası Türk iç ve dış siyasetiyle bağlantılı hale geldi.
İstanbul’un altı ilçesinde (Küçükçekmece, Bağcılar, Başakşehir, Fatih, Sultanbeyli ve Ümraniye) yapılan saha çalışmasın sonuçlarına göre, birçok kişi çağdaş kentsel alanların bozulması hususunda yerinden edilen Suriyelileri suçluyor. Bu çalışma kapsamında, nitel ve nicel araştırma yöntemleri kullanılarak, sözü edilen altı ilçede Suriyeli aileler ile yapılandırılmış anketler, yerel halk, muhtarlar, STK temsilcileri, okul yöneticileri, hastane yöneticilerinin yanı sıra İstanbul’daki Suriyeli dernek temsilcileri ile açık uçlu görüşmeler yapıldı. Bu ilçelerde ikamet eden Suriyeli grupların temsilcileriyle odak grup tartışmaları da gerçekleştirildi. Anketler, görüşmeler ve odak grup tartışmaları İstanbul’da yasayan Suriyeli mültecilerin ihtiyaç değerlendirmesini yapmak amacıyla yapılandırıldı.
Yapılan değerlendirmelere göre, Türkiye’de yasayan Suriyeli mültecilerin günlük yaşamda karşılaştıkları temel sorunlar şunlardır: işgücü piyasasında sömürü, Türkçe eksikliği, günlük yaşamda ayrımcılık, çektikleri sıkıntılara karşı yerel halktan empati eksikliği, yerel halktaki basmakalıp Suriyeli algısı ve önyargılar, çocuklar için eğitim olanaklarının yetersizliği, yasal statü eksikliği, yasal çalışma hakkının olmaması, sağlık hizmeti alma hakkının yetersizliği, konut hakkının olmaması, fırsat eksikliği, entegrasyon politikalarının yerelde ve merkezde yetersiz olması, toplumsal ve siyasal tanınma, kabul ve saygı eksikliği, ve “misafir” olarak tanımlanmış olmaları. Tam olarak bu sorunlar bazı Suriyeli mültecilerin hayatlarını sınırda tehlikeye atmak pahasına Türkiye’yi terk etmeye zorlamaktadır.
Devlet aktörlerinin mülteci gerçekliğini iyi niyet ve hoşgörü eylemi olarak çerçevelemesi yerel halkın düşüncelerini bu yönde şekillendirmesi ve mültecilere karşı bazı ırkçı ve yabancı düşmanlığı davranışların doğmasına da yol açmıştır. Bu sebeple, Türkiye toplumunun Suriyelilere karşı çeşitli linç girişimleri, basmakalıp söylemler, önyargılar, farklı şekillerde uygulanan tacizler ve toplumsal çatışmalara sahne olması sürpriz değildir. Kamp dışında yaşayan mülteci sayısındaki muazzam artış ve yardım ve destek politikalarının eksikliği birçok sosyal problemin artmasına da sebep olmuş görünüyor. Mülteciler büyük şehirlere uyum ve dil engeli gibi birçok ciddi problemle karşılaşıyor ve bu durum onların Türk toplumuna eklemlenmelerini güçleştiriyor.
Suriyelilerin günlük hayatta karşılaştıkları bir çok problem bulunmaktadır. Çocuk yaştaki Suriyeli kızların evliliğe zorlanmasıyla ilgili artan endişelerin yanında, Anayasa Mahkemesi’nin dini nikahların suç kapsamından çıkaran son kararından sonra, Suriyeli kadınları ve kız çocuklarını da etkileyecek çokeşliliğin artmasından korkulmaktadır. Sokaklarda dilenen Suriyeli mülteciler, özellikle Türkiye’nin batı şehirlerinde yerel halk arasında kızgınlığa neden oluyor. Ayrıca mülteciler ve yerel halk arasında zaman zaman gerçekleşen şiddet hakkında da raporlar da bulunuyor. Bu durum, Suriyeli mültecileri artan bir şekilde suç, şiddet ve yolsuzlukla ilişkilendiren kamu algısını da güçlendiriyor. Ne var ki, bu genel algı yerel otoriteler ve güvenlik güçlerinin gözlemleriyle çelişiyor, Suriyeliler arasında suç sürpriz derecede düşük oranda seyrederken, Suriyeli toplum liderleri de suçları önleme ve mülteciler ve yerel halk arasındaki gerginliği azaltma konusunda çok etkili bir biçimde rol oynuyor.
Öneriler
-
Küresel yönetim: Görüldüğü kadarıyla, AFAD, Göç Yönetimi, Milli Eğitim Bakanlığı, , Sağlık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı gibi farklı devlet organları arasında koordinasyon eksikliği mevcut. Bu devlet organlarının daha etkin bir şekilde koordine edilmesi gerekmektedir. Başbakanlık ofisinin koordinasyon organı olarak çaba göstermesi takdir edilmelidir.
-
İşgücü piyasasında yasal denetim: Türk yetkililerin, işverenlerin Suriyeli mültecileri yasal düzenlemelere göre uygun istihdam edip etmediğini kontrol etmek için işgücü piyasasında yasal denetimi arttırması gerekmektedir. Suriyeli mültecilere yasal çalışma hakkı verilmesi de işgücü piyasasında işverenler tarafından istismar edilmelerini engelleyebilir.
-
Uluslararası sivil organizasyonlar ve STK’lar ile işbirliği: Türkiye, tamamen hükümet kontrolündeki süreci terk edip, Birleşmiş Milletler organları ve sivil toplum kuruluşları ile daha yakın bir ortaklık içinde hareket etmelidir. Türkiye, mülteci kamplarını koruma ve yardım sağlamada çok cömert ve etkili olmuştur. Ancak, yeni yasa kapsamında olan geçici koruma programının biçimlendirilmesinde, kamp dışında olan mültecilere daha fazla yardım ve koruma sağlayabilecek insani yardım ajanslarının hizmetlerini ulaştırmalarına daha fazla yardım sağlamalıdır.
-
Mültecilerin entegrasyonu: Türkiye, mültecilerin yaşadıkları şehirlerde sosyal, ekonomik ve hatta politik hayata eklemlenmelerini sağlayacak merkezi ve yerel aktörlerin hukuksal yapılanma üzerindeki çalışmalarını hızlandırmalıdır. Böyle bir çaba önyargıların ve yabancı düşmanlığının da toplum nezdinde gerilemesine yol açarak sosyal hayatta pozitif bir hava yaratacaktır.
-
Coğrafi sınırlama: Türkiye, 1951 Cenevre Mültecileri Koruma Anlaşması’nda yer alan mülteci tanımının coğrafi sınırlamasını kaldıran 1967 ek protokolü kabul etmeli ve mültecilere uluslararası hukuktan doğan bütün haklarını sağlamalıdır. Böylelikle mülteciler sığındıkları devletin ve toplumun sadakasına muhtaç gibi algılanan ‘misafir’ statüsünden kurtulabilirler.
-
Belediyelerin sürece dahil edilmesi: Yerel belediyeler seçimlerde rolleri olmadığı için genellikle mültecileri ihmal etmektedir. Ancak, mültecilerin sorunlarının çözülmesinde belediyeler kilit aktörlerdir. Mültecilerin günlük hayatta karşılaştığı problemlerin çözümü için belediyeler daha etkin bir rol oynamalıdır.
-
İşbirliği: Uluslararası organizasyonlar ve yerel/ulusal sivil toplum örgütleri merkezi ve yerel devlet otoriterleriyle mültecilerin ihtiyaçlarına cevap verebilmek için daha aktif bir şekilde işbirliği yapmalıdır. Böylelikle, başarıya ulaşmış pratiklerin özelden-genele yayılması sağlanarak, bu uygulamalardan diğer bölgelerdeki mültecilerin de yararlanması sağlanabilir.
-
Özel sektörün sürece dahil edilmesi: Özel sektör mültecilerin problemlerinden bağımsız düşünülmektedir. Ne var ki, mültecilerin işsizlik, sağlık, eğitim, psikolojik destek ve konaklama gibi ihtiyaçlarının karşılanmasında özel sektörün de dahil olacağı planlar geliştirilmelidir.
-
Mültecilere kendilerini ifade edebilecekleri alan sağlanması: Akademik kurumlar ve mülteciler üzerinde çalışan sivil toplum örgütleri mültecileri düzenledikleri konferans, seminer ve diğer bazı bilimsel aktivitelere katılımcı olarak davet etmeleri ve durumlarından kaynakları sorunları rahatlıkla dış dünyaya ifade etmeleri için bir platform sağlamalıdır. Mülteciler endişelerini ifade edebilecekleri ve mümkünse kendi dillerinde rahatlıkla konuşabilecekleri bir alana kavuşmalıdır. Akademik camianın bu gereksinimi karşılayacak potansiyeli olduğundan, mültecilerin günlük yaşam ve dünyaları ve yerel toplumlar arasında arabulucu rolü üstlenmeleri gerekmektedir.
-
Bazı mülteciler kalıcı olacak: Gündemi belirleyenler kamuoyunu bazı Suriyeli mültecilerin Türkiye’de temelli kalacağı konusunda hazırlamalıdır. Böyle bir kamuoyu hazırlığı yerel halk ve mülteciler arasındaki olası çatışmanın şiddetini azaltacaktır.
-
Bilgi kampanyaları: Devlet ve yerel yönetimler Suriyeli mültecileri yasal hakları ve kendilerine sunulan hizmetler hakkında bilgilendirme kampanyaları başlatmalıdır.
-
İhtiyaç analizi çalışmasının yapılması: Devlet ve yerel belediyeler ivedilikle kapsamlı bir ihtiyaç analizi yapmalıdır. Özellikle Suriyeli mülteci çocukların eğitimine önem verilerek, eğitimin topluma entegrasyonda ilk adım olduğu kabul edilmelidir.
-
Anadilin öğrenilmesi: İskandinav ülkelerinde yapılan çalışmaların ortaya koyduğu üzere, başarılı mülteci entegrasyonunun ön şartı, küçük yaştan itibaren mültecilere kendi anadillerinde gelişme olanağı sağlanmasıdır. Bu nedenle, Milli Eğitim Bakanlığı Suriyeli çocukların anadillerinde eğitim alabileceği alanlar sağlamalıdır.
-
Sağlık hizmetleri: Türkiye Suriyeli mültecilere yönelik sağlık hizmetlerini tekrar gözden geçirmeli ve bu konuda uluslararası toplum ile sorumluluk paylaşımı için yollar aramalıdır.
-
Kayıtlı ekonomi ve mesleki eğitim: Suriyeli mültecilerin kayıtlı işgücüne katılımı ve mesleki eğitimlerin genişletilmesi için devlet tarafından resmi girişimlerde bulunulmalıdır.
-
Diploma ve sertifikaların tanınması: İlk ve orta öğrenim diplomalarıyla beraber yüksek eğitim diplomalarının ve mesleki sertifikaların tanınması mültecilerin çalışma hayatına eklemlenmesini kolaylaştıracaktır.
-
Siyasi parti söylemleri mülteci dostu olmalı: Tüm siyasi partiler kamuoyu algısı ve söylemlerinin biçimlenmesinde önemli bir rol oynadıklarından, mültecilere ve onların problemlerine karşı daha anlayışlı bir söylem geliştirmelidir.
-
Mültecilerin potansiyel gücü: Devlet ve toplum, mültecilerin kendilerini siyasi ve sivil alanlarda örgütleyebilecekleri gerekli hak ve fırsatlar verildiği takdirde sorunların çözümünde rol alabileceğinin farkına varmalıdır. Toplum merkezi ve halkevleri gibi oluşumlar Suriyeli mültecilerin yapıcı rollerinin hayata geçirilmesinde etkili olabilir.
-
Entegrasyon politikası: En önemlisi, hem düzenli göçmenler hem de Geçici Koruma Kanunu kapsamındaki mülteciler için kapsamlı bir entegrasyon politikası geliştirmenin vakti gelmiştir. Bu konuda, Göçmenlik Yönetimi Genel Direktörlüğü’nün Uluslararası Göç Organizasyonu’yla (International Organization for Migration-IOM) beraber hazırlamakta olduğu taslak entegrasyon politikaları takdir edilmeli ve desteklenmelidir.
Prof. Dr. Ayhan Kaya, İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü
Hayata Destek Derneği ile Prof. Dr. Ayhan Kaya ve Aysu Kıraç tarafından Diakonie Katastrophenhilfe ve İsviçre Kalkınma ve İşbirliği Ajansı’nın desteği ile hazırlanan ‘İSTANBUL’DAKİ SURİYELİ MÜLTECİLERE İLİŞKİN ZARAR GÖREBİLİRLİK DEĞERLENDİRME’ isimli raporu aşağıda PDF formatında bulabilirsiniz:
İSTANBUL’DAKİ SURİYELİ MÜLTECİLERE İLİŞKİN ZARAR GÖREBİLİRLİK DEĞERLENDİRME RAPORU
Makaleyi şu şekilde referans vererek kullanabilirsiniz:
Kaya, A. (Ağustos, 2016), “İstanbul’daki Suriyeli Mültecilerin Korunmasızlıkları Üzerine Bir Değerlendirme”, Cilt V, Sayı 8, s.38 – 43, Türkiye Politika ve Araştırma Merkezi (Research Turkey), Londra: Research Turkey (http://researchturkey.org/?p=12786&lang=tr)
kaynak: researchturkey.org
Category: Bilim, Haber, Köşe Yazıları, Toplum