Nihat Ziyalan, Şair / Prof. Dr. M. Şehmus Güzel

| February 11, 2015 | 0 Comments

Kimi zamanlar satırlari birbiri peşi sıralamak ve kamuoyuna sunmak cesaret işiydi. Bundan eminim ve buna cesaret edenlerin cesaretinde Adana’daki kebabın, yogurdun, kavunun, eriklerin (erik çiçekken yenmez), elmaların ve o iri salkımlarıyla kara üzümün katkısı kesindir. Bunu bir yere not edelim. Şalgamı asla unutmadan elbette.

Şimdi saat tam 14:28. Burada, ortalık olağanüstü sessiz, kuşlar bile öğlenden sonrası uykusunda. Ben de tuşlara dokunmaya ara veriyorum. Bir kitap alıp erik ağaçlarının yoğun gölgesindeki konforlu, Gazanfer Bilge otobüslerine nanik, koltuğuma kaykılıyorum…

Hoppp kitap beni aliyor ve Adana’lara kadar götürüyor. Beş dakikalik yemek molası bile vermeden. Hoppp…

Vaktiniz olursa Nihat Ziyalan’ın Tomurcuk Sevda isimli şiirler kitabını okumanızı tavsiye ederim. Yasak meyve kitabı olarak Komşu Yayınları’nın Şubat 2009’da okuyuculara sunduğu yapıt minicik ama bir özgeçmişin bu kadar iyi şiir-sel-leştirilmesi de az bulunur cinsten: oku, okuduktan sonra yanında yan gelip yat ve uyanınca iki şiir de sen patlat cinsinden.

Evet şair kendi özgezmişini kronolojik olmayan bir biçimde almış, olayları ve ‘kahramanlarını’ bekletmiş, sonra kalkmış bunların tümünü almış, oya işler gibi işlemiş ve bize sanki bu işler böyle değilmiş gibi sunuyor. Çokta iyi ediyor: şairin özgeçmişi çünkü böylece şiir-sel-leşiyor. Evet bu bir sel şiirdir. Böyle demek mümkün burada. Umarım Nihat Ziyalan bu konuda muhalefet şerhi koymaz. Adanalı olmakta biraz da çünkü muhalif olmak vardır: hele Yılmaz Pütün’ün çocukluk, ilk gençlik, gençlik, orta yaşlılık ve ömürboyu arkadaşıysanız.

nihatziyalanYilmazGuney

Nihat Ziyalan’ı anımsamayanlara anımsatmak için sinemada en iyi yumruk yiyen, hatta yumruğu ‘iyi yemek için suratını uzatan’ Aktördü diye tanımlasam yeter mi’ yetmezse Yılmaz’ın neredeyse bütün fimlerinde ‘asıl oğlan’ın en belalısıydı, arada bir de ‘esas oğlanın arkadaşı’ diyorum. ‘Tamam mı abiler’’.

‘Abiler’ diye yazınca aklıma geldi : Nihat Ziyalan’ın babası Adana’nın en iyi ‘şalgamcı emmi’sidir. Şiirlere yansımıştır. Sadece oğlunun kilere değil elbette. Öncesi de sonrası da var. İşte Memed Arif B. İmzalı nam-ı diğer Mehmet Bacaksızlar’ın ( şimdi kalkıp böyle soyadın olursa elbette saklarsın diyenler olabilir, onlara lütfen yerlerinize oturun ve ders bitene kadar dinleyin derim. Ama demiyorum. Çünkü olmamış erikleri ve hele bir de yere düşmüşlerse yemiyorum!).

Ve şair bacaksızlar yazıyor :

‘Bizim Nihat’ın babası

Şalgamcılar piri

Konyalı Mustafa’dan.’

(balkonda ilk yaz, Adana, 2007.)

Evet hikayemiz böyle başlıyor. Ama ana olmadan süremiyor. Nihat’ın babası Çerkestir, anası Kürttür. Ve Yılmaz’ın anasıyla, ‘güllü teyze’ ile yani, Kürtçe konuştuklarında Nihat biraz ofsaytta kalıyor. Ve bunu aktarmaktan asla çekinmiyor: aynen :

‘Kürt annelerimiz tanıştığında

Gözlerimiz dolarak seyrettik

Yaşam öykülerini eğirerek aynı kirmanda

Ağıt örmelerini.’

 

Yılmaz’la tanışmaları başlı başına bir film. Ancak Adana’da çevrilebilen cinsten. Al işte:

‘(…)

Atladım kanal köprü’de balıklama.

Okul kaçmıyor ya!

Tarzan gibi birkaç kulaç atıp

‘Neredesin ceyn’ dedim içimden.

Su sızarak çıktığımda

Karşımda taydaşım biri:

Teni yanık, turfanda patlıcan burnu,

Dişleri pırıl

Nar çatlamış gülüşünde.

Dizimizin altına sarkık

Siyah donlarımızın göz kırpmasıyla,

Kaynaşıverdik birbirimize.’

(…)

Dar film’de çalışıyordu Yılmaz,

Hafta sonları başka film şirketlerinde

Pursantaj memurluğu.

Ben de girdim o işe.’

 

Ve böyle başlayan arkadaşlık ekmeğe kayıntı olur. Peynire katık. Bitmez. Bu ortaklığa zaman içinde Özdemir İnce katılır. Sonra Nihat’ın gitttiği her yerde bulduğu bütün edebiyat dünyamız. Hepsi sırası gelince sahneye çıkar, rolünü yapar, çekilir sonra sessizce. Diğerlerine yer açar. Gelenler ayakta kalmasınlar diye. Tomris Uyar ile Turgut Uyar. Unutulmayanlarınen başında gelir bu sıralamada. Ama bir dakika Memet Fuat’a da hemen yer açmalı. Memet Fuat hem kendini iyi anlatmıştır, makale ve kitaplarında hem de başkaları onu. (Gölgede Kalan Yıllar hemen anılmalı: Adam yayınları, istanbul, 1997.) Ama Ziyalan da bir şiir içinde bir anlatıyor ki Memet Fuat’ı hiç tanımayan bile bütün özellikleriyle Piraye’nin oğlunu buluveriyor karşısında : voleybol merakı, şiire düşkünlüğü, çok iyi gizlemesini bildiği babacanlığıyla huzurlarınızda Nâzım’ın ‘oğlu’ (s. 32 ve 33’te.) Bu ve benzeri şiirler artık sadece şiir olarak ta değerlendirilemez, bunlar aynı zamanda şık ve şirin birer ‘portre’ biçimine dönüşüyorlar çünkü.

İşte Can Yücel için yazılan : ‘reis’, ankara’da bir meyhanede bekliyor hepimizi. ‘Güler dahil.’ Danyal topatan sırasını beklerken ‘ciğaralığı’ biraz fazla üflediği için uyuyakalabilir, ama Nihat onu bile uyandırmasını bilir. James Bond’la aynı filmde at koşturan adam canım! Melina Mercoury’ye ‘follow me’ diyen. Danyal öyle kolay kolay unutulur mu’ bütün bunları Topatan size bir anlatsın da dinlemeyin bakalım. ‘Baltasıyla traş olan/Camoka.’ İstanbul’da Cemal Süreya vardır. Harbiden şair adam.

Fatoş Güney ve ‘Yılmaz Güney 2’ De istanbul’dadırlar artık. Attilâ İlhan İzmir’de Nihat’ın ağzını açık bırakır. Aynen. İzmir, Balıkesir ve Kazdağı tarafları aydın, şair ve yazar kaynar : Özdemir Hazar, Kemal Bilbaşar, Turgay Gönenç, Tarık Dursun, Samim Kocagöz, ‘çerçi’ Yusuf, Nahit Ulvi Akgün, Necati Cumalı (‘avukat’), ‘Buranın irmik helvası meşhurdur/yiyelim mi’’ diyen ve bilhassa ‘abiler’ Mustafa Seyit Sutüven. Hani Nihat biraz daha erken gelseydi Sabahattin Ali de şuradan çıkardı, koltuğunda çantası, elinde vazgeçilmez fotoğraf makinasıyla : şipşak! Askerlik o zaman bir şiir gibi yaşanabilir. Sonra orhan peker çıkagelir istanbul’da aniden hiç belli olmaz : ve mutlaka ‘hamsi buğulama’ Önerecektir. Dayanamaz reçetesini yazıp verir. Hani insanlık halidir bir adada tek başınıza kalırsanız işinize yarar diye. Aman dikkat : ‘su girmez! Çorba yapmıyoruz!’ (s. 62-63.) Ressamların yemek yapması da bir sanat eseridir icabında. Abidin’in menemen hazırlamasını bir görseydiniz şaşardınız. Saati gelince, orhan peker’in ‘japonya’da yaptığı’, ‘Tuvalinin arkasında osoka yazan o yarım elma’ ‘Resim’ Sayesinde Nihat krişi kıracaktır: ver elini sydney!

 

Ama Adana ve Seyhan, çocukluk ve Yılmaz’la Özdemir, sinemayla şiir dergileri yakasını bırakmayacaktır Nihat’ın. Ne de anası, babası, kardeşleri ve toplumsal ailesi. Yılmaz, Özdemir başta tümü tamamı orada da onunla beraberdir. Hele Ayçelen ile Nedret. Veya Nedret ile Ayçelen. ‘Selam Nedret!’ İstediğiniz kadar adresinizi ‘Sydney-Blacktown’ diye yazın kimsecikleri inandıramazsınız : çünkü ‘Opera House’un önünden İstanbul Boğazı akar… Manly’den dönen Büyükada vapurunda güvertede Yılmaz’la saçlarınız rüzgârda uçuşur ve bilhassa ‘abiler’ dayanamazsınız itiraf etmek zorunda kalırsınız :

 

‘Kulaklarım dayanamıyor artık,

Içimden kopup gelen,

Nedenini bulamadığım seslere.

(…)

Gurbet diye yola düşüp

Sabır ipliğiyle ördüğüm,

Bu sesler mi

Çarpa çarpa yankıya dönüşen’’

 

Bilemiyorum

Nasıl yatıştıracağımı

Çığa dönüşmeden.’

 

‘Dur Paramatta nehri!

Önüne katmış her şeyi sürüklerken

Bırakma Nihat’ı burada

Eve götür beni nehir.’

 

Sobe Nihat!

‘Her tomurcuk seni sordu

Açarken’.

 

Fena halde kaptırmışım, aniden aklıma geliyor : bu yaz sıçağında eşim atölyesinde bir şeyler yapıyor. Ama hiç belli olmaz bakarsınız birdenbire uykusu gelir, erken kalkmıştır, uyumamıştır, filan falan veya falan filan, o da öğledensonrasıuykusuna çekilebilir. Vive la sieste. O zaman kitap ve ben erik ağaçlarıyla sohbete başlarız. Ve bu sohbet bakarsınız yeniden tuşlara yansımış. Bu işler de hiç belli olmuyor. Plaj biraz uzak. Atlantik Okyanus’u “orada”, ama “orada” bize şöyle böyle iki yüz kilometre kadar. Yakınımızda birkaç havuz var ‘çimmek’ Için. Ama oralara kadar gitmek epey zahmetli. Ve bilhassa çocuklarla tıka basa dolu. Havuzları en iyisi çocuklara bırakmalı. Çarşamba sabahları hariç. Ay sonunda nice taraflarından ve/veya korsika’dan akdeniz’e bir merhaba demek mümkün olacak. Bakalım. O zaman belki evimizin plajında biraz uyuklayarak yazarım. Maksat Ali abeme selam göndermek olunca. Bir de Nihat’a. ‘Deli dalgalarla’ baş edebilirsem.

Lise yıllarımızda bir tekerlememiz vardı : ‘nereye gidersen git, Nihat Ziyalan’a dikkat et!’ Ama ne iyi ki zamanlar devrildi ve ‘kötü adam’ Çok iyi şair oldu. Sydney’den sesleniyor. Kimi zaman ise bakıyorsunuz Adana’da bir ödül alıyor. Veya ege bölgesinde iki şiir patlatıyor. Adam anadan doğma muhalif olunca.

 

Kaynak: www.insanokur.org

Category: Deneme, Kitap, Roman, Sinema, Yazın

Leave a Reply