Bir Demet Sennur Sezer Şiiri

| October 18, 2015
1.sennur.sezer_.DOKTORDU CHE / Sennur Sezer 

Onu çocuklara bakarken gördünüz mü hiç.
Nasıl bir sevinç vardı gözlerinde. 
Nasıl bir tutku. 
Nasıl bir çareyi bilip de…
Onu çocuklara bakarken gördünüz mü hiç. 
Neden kalmadı Küba’da, neden bilir misiniz yerleşmedi.
Çocuklar ölüyordu ilerde.
Çocuklar açtı. Çocuklar… 
İşte.
Gözlerinde umut ve öfke, sürdü motosikletini, sürdü yaşamını sarpa. 
Yol boyu çocuklar onu bekliyordu. 
Çantasında ilaç, çantasında şeker ve devrim ellerinde…
Sonra çocuklar… 
Sonra çocuk gülüşleri kanadı göğsünde.
Bir doktordu o... 
Çocuklar And dağlarının tepelerinde onu selamlarlar. 
O hep ordadır: Çantasında ilaç ve şeker, ellerinde devrim…
Ve göğsünde kanayan çocuk gülüşleriyle.



DİRENÇ DOĞURAN KADINA / Sennur Sezer

Tırnaklarını etine geçir bağırma
Isır kanat dudaklarını parçala
Bırakma yaşamayı bırakma umudu
Daha çok yok sabaha

Yorulur gövdene inen sancılar
Acılar bakır
Beklemeyi bil
Başkaldırır gövden başkaldırır
Susar

Önce öleceğim sanacaksın
Direnmen bitsin diye uğraşacak sancın
Gitgide sıklaşacak kamçılar
Sessiz ağlayacaksın

Unutacaksın başın nerde nerde ayakların
Bin kollu bir boşluk beyninde
Dünyadan uzaksın

Kim duyar sesini haykırsan
Gücünü tüketme
Dayan bir sınav bu
G ü l ü m s e

 

SennurSezen5HEKİM ÖĞÜTLERİ / Sennur Sezer

Uyanıp gecenin bir yerinde
karanlığı dinlemek?
Sevdadandır
Dalıp gitmek yıldızların kımıltısına
Yüreği bölmesi türkülerin?
Sevdadandır
Geceler uzuyor gitgide…
Kıştır
geceler uzar
Sevdadır kısaltan geceyi

Sevda nasıldır?
Unuttu etim iğde çiçeklerini
Dişlerim kenetli
sevda dendimi
Elinizi toprağa dayayın
duyun tohumun çıtırtısını
Kekik koklayın
Toprağın sevgisiyle bakın
güneşe ve yağmura
Bir bebek kıpırdasın kanınızda
Sevdalanın.

 

YORGUN ÇİNGENE /  Sennur Sezer

Esmer elleri var sevdalımın
Uzun kirpikleri kaygılı ıslak
Saçları yüzüme değer uykumda
Soluğu derimde ürperir korkak

Esmer elleri var sevdalımın
Yorgun elleri var sevda şaşkını
Gülüşü kinini seven bir bıçak
Yaşamak yanılmak ölmek bıkkını

Yorgunsam bezginsem çaresizsem
Onu düşünürüm üzgün ve kırgın
Türkülerle avunması gibi
Yorgun bir çingene açlığının

 

KADININ AKŞAM DUASI /  Sennur Sezer

Durmadan dağılır oda
Küflü bir ıslaklık dolaplarda
– Aşkı düşün aşkı, dayan –
Işıldayan sabun köpüğü- Öyle yakınımda ki seçilmiyor
Yaşamanın çizgileri
Saçlarıma değmeden geçiyor
Camlarda kalıyor izi- Bir çayevinde olmalı şimdi
Şiirler okumalı akşam serinliğinde
Uzaktan uzağa toprak kokusu –
Bulaşık kalsın
Soğudu su, yağlar dondu
Çorba pişmeli- Yüreğine akşamla çökeni
Sokaklar uzaklaştıramaz
Uyanırsın yanında yabancı biri
Aşkı kimseler kurtaramazÖyle yakınımda ki seçilmiyor
Yaşamanın çizgileri

HERGELE ŞİİRLER /  Sennur Sezer

Sen ki övünürsün kadınlara egemenliğinle
Söyle
Nedir eldeğmemişlik ve ne zaman biter
Ve neden daha kolay bir fahişeyi şaşırtmak
Yaşlı bir bakireyi hoşnut etmekten
Söyle
Nasıl altedilir eldeğmemişlik
O ulaşılmaz noktada
Yeniden yeniden ürerken

Sen ki övünürsün
Gövden ve sertliğinle
Bir bulutu elegeçirdin mi
Ve gökkuşağını doladın mı beline…
Söyle
Bir kızı nasıl ayırırsın bir anadan
Göğüslerine dokunmadan

Gövdenden kurtulmaktır sevişmek
Düşlerinden sıyrılmak
Yeni bir etle kuşanmak yaşamayı
Ellerini kamaştırır etin
Eğilirsin
Ve bezgin boşalırsın yatağına
Kendine kapalı ırmak

Sen ki övünürsün kadınlara egemenliğinle
Usanmadın mı sarılmaktan gölgene
Söyle.

II

Yanılıyorsunuz sayın şair yanılıyorsunuz
Söz konusu kadınlar olduğunda
Diyelim çok seviyorsunuz, seviliyorsunuz
Sevdalısınız hatta
Yine de tanımıyorsunuz sevdalınızı
– Sizin bildiğiniz bir içbaygınlığı
Sevda değil diyebilirim de
Neyse… –
Bilmiyorsunuz çünkü
Nedir ormanla benzeştiren
Ve ayıran bir kadını

Haklısınız
Adımlayıp yıllar yılı bir sokağı
Taşlarını bilmemek olası
Ama bir kadın
Nasıl çağrıştırır sokakları

Yaklaştıkça uzaklaşan
O koku, renk
Ve gökyüzünü yitirmiş gibi
Başdönmesi
Girdikçe içine, daldıkça, derinleştikçe
Ya da kendine çektikçe
Aldığını kendi kılan
Orman nasıl ayrılır bir kadından

Severken öldürmek kuşkusu
Ve anasını kıskanmak tüm dünyadan
Yüreğinize çarpan
Ah bir kadından doğmasaydınız keşke…

Söyleyin nasıl ayırırsınız bir taşı öteki çakıldan

 

ÖFKELİ BİR OZANA MASALLAR /  Sennur Sezer

 

I

Kanı anlat ozan…kurudukça ağırlaşan kanı.

Silinmez kokusuyla üstümüzde dalgalanan göğe

kafa tutan kan, kaç yüzyıldan beri aktı. Tarlaların

eğreti sınırları ve masalların sevdaları için. Çin gibi

kırılgan bir vazoya renk olmadan. Ve boyamadan

bayrakları…Sandık kokusuna karışmış, eprimiş

gömlekler, mendiller ve hep uğuldayan bir

mektup…kanın taşıyıcısı.

Acı… bir bakır çalığı gibi…silinse de izi belli.

İnciltici. Ama utanç…kıvrılarak ilerler. Kemirir

uykuları. Hangisi? Hangisi kırarak dayanmanın

mermerini sızdırır kanı. Ve utancın yüze vuran

kızıllığı kanla solar mı? Ya acı…

Kanı anlat kanı…Boyayıp kırı gelincikler açtıran…

Bir yapıyı kutsayan … Duru ve kirli pınar. Eskimiş

put. Öç almanın şaşkın kılavuzu. Acıyı durmadan

yenileyen ve utancı körükleyen…duru su…

Bir gün çobanların kavallarını dinle. Eline batan

dikende tanı…bu puslu pınarı. Tuzlu adıyla

sarhoş,serdengeçtilere bak…uzak bir söylenceyi

yinele…’Bir gün kanın anısıyla başı dönenler ocağına

geldiğinde…onlara gelincikler sun. Yatıştırsın. Ve

öfken utanca dönüştüğünde çamur yoğur.

Alışırsın testinin durmadan susayan dinginliğine…’

Sevda…örtüşürmü kanla…Eğil bir bak…eğil bir

bak yüreğine… Anla…

 

II

 

Ey ozan sil kanı sözcüklerinden. Gümüş bir para

gibi, ışıl ışılken birden kararan kanı eksilt

dizelerinden. Tanıdık ve baş döndüren kokusu,

üstümüzde dalgalanan göğe sinen kan… Ve

durmadan yeni çitleri, silinen sınırları ve ağlayan

çocukları hatırlatan…hatırlatan kan durulsun,

Sil kanı ey ozan, sil kanı maslardan. Gümüş

yüzükler kırılmasın. Dargın aşıklar kucaklaşsın su

başlarında. Kavuşma umuduyla eli ayağı

kesilenlerin gözünü bürümesin kan. Gelincikler

yalnız sevgili dudaklarını söylesin. Al yanakları

gizlesin. Şimdi neyi okşasam ellerim kızarıyor.

Utancı okşamışım, öfkeyi kucaklamışım gibi. Ve

akşamüstleri  ellerim göğe dokunuyor. Kanı sil

dünyamızdan ey ozan.

 

III

 

Usuldur ve ılık. Döker karartır ve dökülen hep

aydınlık. Soğudukça ağırlaşır. Ve tüm bıçaklarda

yüzyıllık bir atası kamaşır.

Adını anmasam yite mi?

Toprağa o mu verdi rengini?

Ve göklerin dinmeyen tufanı…yerin sarsılması

onun yüzünden mi?

Durdur kanı ey ozan!

Ekmek, toprak ve sevgili arınsın kandan!

 

 

KİRLENMİŞ KAĞITLAR  /  Sennur Sezer

I.

Bilir misin bekleme salonlarını küçük istasyonların?
Akşam saatleri, uzak İstanbul’a, Ankara’ya,
Dünya’ya birden iner karanlık. Ve üstüne sinmiş is
kokusuyla, hep geç kalırsın artık.

Uykusunu alamamış beden, acımış yağ ve
tanımadığın bir koku ortalıkta. Belli ki çoktan gelip
gitmiş posta. Ve ışık ışık geçen hızlı tren durmaz
bu aralıkta. Geç geldin.

Bir söylentiyle büyütülür herkes: “Gündönümü
şenliklerin ateşleri sönmeden geri döner
zemheri. Tipiye karışır erkenci çağla, çiğdem…
Savrulur erik çiçekleri. “Boy atamayan ahlat
yineler: “Geri döner zemheri…”
Ve tadını kalın kabuklar ardına saklar…

Kadınlar, ki yoklukları farkedilir olsa olsa. Kadınlar,
bir yazma, bir renk, bir devinim… Karıncalar kadar
olağan… Payları karıncalar kadar hayatta.
Göçerler, trenleri tanımadan. Selvisiz ve söğütsüz
bir ıssızda, katar katar gece taşları.

Bekleme salonları. Ucuz tütün, mektup torbası ve
bir öykü: cılız ışığıyla. Susuz ve ışıksız köylerin
kapısı. Dünyayı bir durak sayanlara, örnek:
“Budur payına düşen. Bekle…”
Ve gökte gecikmiş bir turna katarı.

Bilir misin bekleme salonlarını?

II.

Gül desem gocunur musun, her gördüğüm çiçeğe.
Her dikeni gül saysam… Böyle kıraçlar varmış,
dinledim: Gül diye adlandırırmış her rengi,
Ve gül kokarmış ortalık. Sonra sevdanın
ulaşmadığı kuytularda, karasevda olmuş her
tanışıklık.

Ah, dilini anlamadığım kalabalık…

Suçludur erken açan ve erken geçen çiçek
Rüzgâra sinen koku. Yaban diye adlanır
utangaçlık. Hırsızlık yasak ama yağma helâl.
Kirletilmiş düşler, parçalanmış yürek…
Gülün morardığında menekşe sayıldığı…
Gülün tanınmadığı gerçek…

Ah, sesime sağır yalnızlık…

Güzle ballanacak dikenleri tanı. Dil buran
meyvelerden sakın… Ağuludur terle, kanla
sulanmayan ürün. El değmemiş bahçe,
görülmemiş düş hayretmez.

Ey adım uydurduğum koşu… Yorulmaz aşk…
Yetinmez aşkınlık.

 

 

SESİMİ ARIYORUM  /  Sennur Sezer

Bir ses arıyorum
Yeni bir şiire başlamak için
Bir doğum çığlığı gibi kaçınılmaz
Çocuğun ilk ağlayışınca güzel
Bir ses.
Çünkü yüreklerimiz
Acılarla şişe şişe nasırlaştı
Kızgın demirlere değen ellerimiz
Su toplayıp kabarır, nasırlaşır
Ateşe ve demire dayanır
Yüreklerimiz acıyla dövüle dövüle
Çelikleşti.
Yalnız orada, ta dipte küçük bir çekirdek
Gözyaşı gibi titriyor mavisiyle havanın.
Kız çocuklarının perçemleriyle oğlanların afacanlığı
Kaynatıveriyor o damlayı.

Bir ses arıyorum
Yeni bir şarkı için
Çocukların ilk sözcüğü gibi umutla,
Sevinçle duyulacak bir ses,
Çünkü umutsuzluk yasaktır
Don vuran ağaç sürgün verecek,
Kaya çatlayacak, tohum yeşerecektir.
Ama susmaktan sesimi yitirdim
Nasırlaştı dilim.

Elim ateşten korkmuyor,
Ülkemin bütün kadınları gibi tırnaklarım küt
Ateşten sıcak bir tencereyi yanmadan alabilirim
Köz basarım yüreğime.
Yüreğim nasırlarıyla umudu koruyor,
Bir küçük ışıltıyla baharı bekleyen
Çekirdek ateşten korkmuyor.

 

 

ÇOCUĞUN SÖYLEDİĞİ  /  Sennur Sezer

Bir çocuk “HAYIR” dediğinde
Göğe bakın
Kuşlar uçuşuyor mu
Yoksa bir uçak mı yaklaşan
Kuşkulu

Uyku mu karşı koyduğu
Yoksa kararan ekran
Bir gülüşün ölümü
Kırılışı mı bir oyuncağın

Büyür çocuk
İnsan
Hayır

 

 

DURMADAN /  Sennur Sezer

Beni sevmekten utanıyor
Elleriyle örtüyor yüzünü
Yol ortalarında istasyonlarda
Her çıtırtı bir adam oluyorBeni sevmekten utanıyor
Oysa şimdi tüfekler kan-kına
Arpacık gez göz
Madrid’e uzanıyor
Ve pirinç kokan ellerine Han’ın
Pirinç saçlı Li’ye
Hedef ÇinNiçin ekmek yediğimiz eller çeker tetiği
Altın halkalar taktığımız
Tanrının önüne çıkmadan ilk arıttığımız
Çeker tetiğiBeni sevmekten utanıyor
Elleriyle örtüyor yüzünü

BAŞKALARININ ESKİLERİNİ GİYENİN ŞARKISI /  Sennur Sezer

Satın alınmış düşleri, bıkıp fırlattığınızda
Ardınıza bakmayın
Oradayım.
Ayışığında bir öpüşme düşü,
Eskitilmiş bir kadife bluz, sim işlemeli
Ve yenilenen balayı, dantel askılı
Yaramaz işime… ben üşüyorum.
Sıcacık bir şey gereken
Düşlerime.Yarım bırakılmış çorba,
Geri çevrilmiş biftek ve “ihanet” yabancı bana
İnce topukları yaz takunyalarınızın
Bana kalın, yıkanmaya dayanıklı
Akrabalar kadar tanıdık bir şey gerek
Rengi de, rengi de olmalı elbet
Yıpranmışlığımı örten.Dokunduğumda çocukluğumu düşündüren
Gençliğim gibi sırrı açıklanmaz
Kumaşlar satılmaz çarşılarınızda.
Ağrılarıma göre tasarlanmadı giysilerinizin boyu.
Bir korkuyu tanırsınız yalnız
Yaşlanmak ve bırakılmak.
Bende çeşidi var,
Ama bitişmiyor sizinkilerle,
Sevgiden doğuyor çoğu.Paramın yettiği bu tezgahta
Satılan eskileriniz
Ellerim değdikçe soluk alıyor
Eskiyen siz misiniz?

YARIN SABAH ERKENDEN /  Sennur Sezer

Daha ümidimi yitirmedim
O dağ köyüne atanabilirim
Bu kez unutmam
Yaralar için kantaron çiçeği
Öksürüğe hatmi
Zeytin yaprağı tansiyonuma
Kırıklar için havacıvaDaha ümidimi yitirmedim
Bilirim cevap yazmasını
Asker mektuplarına
Er maaşı dilekçesini
Elektrik yoksa pil dayanmaz
Dinlerim kendimiDaha ümidimi yitirmedim
Biri vardır kalabalıkta o köyden
Karşılıklı susabiliriz

Category: Şiir, Yazın

Comments are closed.