ÇARESİZLİĞİN ÖFKESİ, ÖFKENİN ÇARESİZLİĞİ / Haluk TEKELİ
1 Kasım sonrası bilinen, görünen ve söylenen her şeyi yaşıyoruz. Büyük bir şiddet türbülansı içinde bütün değerlerimizi yitiriyoruz. İnsanlığımız, kardeşliğimiz, bir arada yaşama arzumuz, gelecek umutlarımız iyi ve güzel adına ne varsa eksiliyor.
“Dünyanın çok acı çektiğini görüyorum. Ama bunun nedeni, kötü insanların uyguladığı şiddet değil, iyi insanların suskunluğu.”
Canı yanan, yanmayan, içinde olan olmayan herkes yaşadıklarından etrafındakilerin yeterince ses çıkarmamasını sorumlu tutma eğiliminde. Bir türlü sona ermeyen ve her türlü hukukun ötesinde yapılan uygulamalar, öğretilmiş çaresizlik ile protestosuz duyarsızlık bütün hücrelerimize egemen olmaya çalışıyor.
“Dünyanın çok acı çektiğini görüyorum. Ama bunun nedeni, kötü insanların uyguladığı şiddet değil, iyi insanların suskunluğu.” diyerek kendisini anlatan N. Bonapart’ın duyguları ile bugün Kürt illerinde yaşayan insanların ruh hali aynı değil midir?
Sürekli sokağa çıkma yasağı, onbinlerce asker ve özel harekatçı, tanklar, toplar, memleketin bir yarısı artık iyice başka bir yarısı olmuş durumda. Bu durumu vicdanı kaldırmayanlar kendi gösterdikleri tepkinin şiddet baronlarını geriletmediğini görünce sessiz çoğunluğa dönük söylemlerini sertleştirme, öfkeli bir çaresizliğe sürüklenmekteler. Selahattin Demirtaş’ta içinde olmak üzere bir çok insan “gezi ” döneminde sosyal hareket olarak sokaklara çıkan insanların nerede olduğu sorusunu soruyor ve bir yalnızlık duygusunun çaresiz öfkesini dile getiriyor.
İnsandan umut kesmek en büyük acı olsa gerek. Bu duruma düşmeden yaşadıklarımızı anlamaya çalışmak, bu şiddet dalgasını durdurmak elbette olanaklıdır. Bunun için dostlarımıza öfkelenmek yerine, yürüttüğümüz mücadelenin nasıl bir taşınabilir yük olduğuna bakmak gerekmez mi? Acıda ve insani taleplerde aynı coğrafyada yaşanan büyük eşitsizliği gidermenin yolu öfkeli bir çaresizlik yerine, toplumsal dayanışma duygusunun artırılması üzerine çalışmak değil midir?
“Herkes elinden ne geliyorsa yapsın demek daha iyi bir yol olamaz mı?
Eğer öyleyse dostlarımızı eleştirmek, onların paylaşımlarına, (bize göre) yeterli olmayan tepkilerine/tepkisizliklerine öfkelenmek yerine, herkes elinden ne geliyorsa yapsın demek daha iyi bir yol olamaz mı? İnsanlar ne yapabiliyorsa yapmalı. Resim, yazı paylaşmalı, sokağa çıkmalı, ses çıkarmalı, gücü neye yetiyorsa onu yapmalı. Hiç biri diğerinden daha az kıymetli değildir.
Ancak işi siyaset ve politika üretmek olanların görevi bunun azlığından yakınmak olmamalı. Sonuç olarak üst üste yapılan iki seçimde milyonlarca insan “Barış” talebini anlamış ve oy vermiştir.Bu gidişatı durdurmanın İnadina Barış talebini yeniden güçlendirmenin tek yolu müzakere sürecinin önünün açılması ve yeniden masaya oturulmasıdır. Eğer gerçekten şiddet dursun isteniyorsa sivil alanı güçlendirmek, operasyonları durdurmak ve acil ateşkes dışında bir yol görünmüyor. Siyaset kurumu ve siyasetçinin bundan daha acil görevi olmasa gerek.
Category: Deneme, Köşe Yazıları, Yazın