HAKLIYIZ, KAZANACAĞIZ !
DEVRİM MANİFESTOSU KIZILDERE’DEN BUGÜNLERE
Her ülkenin toplumsal mücadeleler tarihinde gururla anılan dönemler ve örnek alınan isimler vardır. Onların adı hiçbir zaman unutul(a)maz.
Ateşi tanrılardan çalarak insanlara sunan Prometheus’tan özgürlük savaşçısı Spartaküs’e, Zalim Dehak’ı yok eden Demirci Kawa’dan Kürt isyanlarına, Pir Sultan’dan Şeyh Bedrettin’e, Kızıldere’den Gezi’ye kadar, insanlığın tarihi başkaldırılar, isyanlar, kurtuluş mücadeleleri ile şekillenmiştir.
Jose Marti, Sandino, Zapata nasıl Latin Amerika ve dünya halklarına düşünsel ve pratikte öncülük ettiler ise, Marx, Engels, Lenin, Mao Zedung, Ho Chi Minh, Fidel Castro, Che Guevaralar… da, tarihsel öncellerinin yolunu, üst aşamalara taşıyarak, ulusal ve sosyal kurtuluş savaşlarının, sosyalist devrimlerin önünü açtılar.
Ülkemizde, 1910’lu yıllardan sonra, ilerici/sosyalist teorik tartışmalar ve örgütlenmelerin ilk adımları atıldı. 28-29 Ocak 1921’de, Mustafa Suphi’nin de içinde bulunduğu 15 TKP’li yöneticinin, Topal Osman’ın tetikçibaşlığında, Karadeniz’deki bir teknenin içinde katledilmesi, sosyalist mücadelenin yok edilmesine yönelik bir karardı.
Sol düşünceye “hak ettikleri dersi” vermeyi akıllarından çıkarmayan devlet erkânı; 1937-38 Dersim Katliamı’nın öncesi ve sonrasındaki onlarca Kürt Ayaklanmasına, Ermenilerin, Rumların, Asurilerin, Süryanilerin… önceden planlanmış saldırılarla yaşam alanlarından, ülkelerinden kovulmasına, Aleviler ile diğer azınlık ve etnik yapıları tanımayıp, yok saymaya kadar her türlü “kirli savaş” yöntemini uyguladı.
1960’lı yıllara gelindiğinde, ülkemiz sınıflar mücadelesi, tarihsel öneme sahip gelişmeler yaşamaya başladı. Yarım asırlık dönemi aşan mücadelenin, yeni dönemde hangi strateji ve taktikler ile zafer halkasını yakalayacağı tartışmaları hız kazandı. Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya Türkiye devriminin yolu tartışmalarında, reformist-revizyonist sol çizginin dışına çıktılar. THKP-C, THKO ve TKP/ML’nin yaratılması süreci devrim stratejileri tartışmalarının ürünüdür.
30 Mart’ta, Kızıldere’yi andığımız yıldönümünde, şu noktayı belirtmek zorundayım: THKP-C’liler, emperyalizmin istismar biçimlerinde değişikliğe gittiği, eski sömürgecilik yöntemleri yerine, “yeni-sömürgecilik” olarak tanımladıkları Türkiye’nin, ekonomisinden politikasına, kültüründen sanatına kadar her yönüyle emperyalizme göbekten bağımlı olarak değerlendirdiler. Yeni-sömürge ülkelerde “ulusal” ordular, iç savaşa göre organize edilmiş işgal ordularına dönüştürülmüşlerdi. Bitmek bilmeyen ekonomik-sosyal-siyasal krize karşın, yeterli düzeyde aktiviteye katılmayan halk kitlelerini örgütleyip devrim saflarına çekmenin stratejik yolunu, mücadele ve örgüt biçimlerini ortaya koydular.
THKP-C, Marksizm-Leninizmin evrensel teorik tezlerini ortaya koyduktan sonra, politik ve örgütsel açıdan düşüncelerini yaşama geçirmeye çalıştı. THKP-C’nin, kısa sürede büyük bir prestij ve sempati yaratmasının arka planında, mücadele anlayışını, ülkemizin somut koşullarının, somut tahliline dayandırması gerçeği yatmaktadır.
THKP-C, devrimci dayanışma ve enternasyonalizm anlayışıyla da, Sol Hareket tarihinde yaratılan bir geleneğin yaratıcıları arasındadır. Devrimci hareketin aldığı darbeleri, kendi varlık koşulu sayarak sessizce alkışlayan geleneğin içinde, THKP-C devrimci dostluk-dayanışmanın sembolü oldu. THKP-C önderlerinin, THKO liderleri Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un idamını engellemek için İstanbul’da İsrail Başkonsolosu Efraim Elrom’u kaçırması ve THKO’lu Ömer Ayna ve Cihan Alptekin ile omuz omuza, iki İngiliz ile bir Kanadalının kaçırılması, sınıflar mücadelesi tarihinde, enternasyonalizm ve devrimci dayanışmanın onurlu örnekleri arasında yer alır.
THKO’lu Deniz Gezmiş ve yoldaşlarına yönelik her türlü saldırıyı kendilerine yapılmış gören THKP-C’lilerin iki THKO’lu ile birlikte gerçekleştirdikleri Kızıldere Çatışması, Küba’da Castroların “Moncada Baskını”, Nikaragua’daki “Pancasan” çarpışmasından farksızdır.
Kızıldere’yi yaratanlar, Che Guevara’nın “Bir devrimci, başkasına atılan tokadı kendi yüzünde hissedendir,” anlayışını ülkemiz topraklarında, mücadelelerinde pratikte yaşatarak savundular. Onlar, mücadele yoldaşları Denizlerin idamını engelleyebilmek amacı ile gerçekleştirdikleri devrimci eylemlerden biri olan Kızıldere’de kuşatıldıklarında “Teslim olmaya değil, ölmeye geldik,” diye haykırmaları, Denizlere atılmak istenen tokadı kendi yüzlerinde hissetmelerinin sonucudur. Bu tavırları ile adlarını ezilen halkların yüreğine yazdırdılar.
Mahir Çayan, “Onların bugün büyük görünen güçleri ve imkanları bize vız gelir… Onlar bir avuç ise biz milyonlarız. Kaybedeceğimiz hiçbir şey yoktur ama kazanacağımız koca bir dünya vardır,” derken, devrimi göremeyecek olsalar bile, işçi-emekçi halkların kalplerinde yaşayacaklarından emindiler. Bugünlerde Onları anıyor olmamız, bu düşüncelerindeki haklılığın sonucudur.
Nurhaklarda, Kızıldere’de, idam sehpalarında, işkencehanelerde “ser verip sır vermeme” direnişinde, gözaltında kayıplarda, zindan direnişlerinde, ölüm oruçlarında, silahlı propaganda eylemlerinde, şehir ve kır gerilla savaşlarında… zengin örnekleri yaratılan mücadele tarihimiz, Gezi Direnişi ile geçmişine yeni bir örnek yarattı. Bundan dolayı, Kızılderelerden Gezi’ye devam eden mücadele geleneği, aydınlık yarınlarımızın müjdelerini vermektedir.
Gezi Direnişi sırasında, farklı düşünce ve anlayışların aynı çatı altında, ortak kararlar doğrultusunda harekete geçip direnmesi de geçmişimizin, Kızılderelerin unutulmadığını gösterdi. Gezi Parkı’nda komünal yaşamın örneklerinin sunulması bile, yaratılan devrimci geleneğe bağlı kalındığının ispatıdır.
Mahir, Deniz, İbo’dan devralınarak sürdürülen devrimci mücadele geleneği, Gezi’de milyonlarla buluşmayı başardı. Mahir’in “Onlar bir avuç ise biz milyonlarız” cümlesi, egemen sınıfların bir avuç, bizlerin ise milyonlardan oluştuğumuzu gözler önüne serdi.
Mahirler ile Denizleri Che Guevara ile birlikte dile getirmemizin sebebi, dünya görüşleri açısından yakınlıklarından kaynaklanmaktadır. Che’nin, “Bir insanın yaşayıp yaşamadığını atan nabzından değil, onurlu duruşundan anlarsınız,” anlayışı, dünya devrimcilerinin sıkı sıkıya sahip çıktığı devrimci anlayışlarından biridir. Kızıldere, dünya halklarına atılan tokadı kendi yüzüne çarpmış hissedenlerin bizlere sunduğu bir armağandır. Bu armağan başımızın tacıdır.
Kızılderelerin devrimci geleneklerini günümüz koşullarına uygun tarzda geliştirerek yaşatıp, güçlendirdiğimizde On’lar ezilen halkların kurtuluş mücadelesinde yaşatılacaktır!
Category: Görsel, Köşe Yazıları, Resim, Toplum